7 Haziran 2009 Pazar

Kahve Bahane



Gönül ne kahve ister , ne kahvehane
Gönül muhabbet ister, kahve bahane....


Konuklar, "
Hoşgeldiniz, size ne ikram edelim? " sorusuyla karşılansa da, 40 yıllık hatırlı dostlara açılıyorsa kapı, cevabın ne olduğu bellidir.

İnce belli bardakta sunulan tavşan kanı çay güzeldir. Kek, börek ya da bir dilim pastayla, yaz aylarında "5 çayı" dediğimiz saatlerimize eşlik ederken, kış aylarında içimizi ısıtır her bardakla.
Peki ya Türk Kahvesi... Türk Kahvesi öyle mi? Asildir Türk Kahvesi, ne börek ister, ne kurabiye. Beraberinde büyük ikramlara da ihtiyaç duymaz. Belki bir lokum belki biraz çikolata ... İçimizi de ısıtmaz bir yudum alıverince, çay gibi her duruma da uymaz; tek bir fincan ve sadece keyiflenince! Ama yine de yaz - kış vazgeçilmezdir işte!
Bir sabah kahvesi, kahvaltı sonrası komşuyu görmek, onlarla eş dost hakkında tatlı dedikodular yapmak için bir bahane; hatta fincanı kapatıp güzel haberler duymak isteyenler için de bir umuttur.
Akşam yemeğinden sonra aranan bu en güzel yatıştırıcı ; iki gencin mutlu beraberliklerinin başlangıcında olmazsa olmaz geleneksel bir ikrama dönüşüverir. Kokusunu daha pişerken duyar; bu kokudan kahvenin tazeliğini, servis edilirken üzerindeki köpüğünden de yapanın marifetini anlatır bize.
Son dönemlerde nescafelerin kolay hazırlanabilir olması nedeniyle ikinci plana atılmış gibi görünüyor Türk Kahvesi. Ancak günlük koşuşturma arasında fırsatını bulanlar Türk Kahvesiyle alıyor soluğu. Vakit kazanmak için bir çırpıda hazırlanıveren nescafeler, günlük ortamlarda günlük sohbetlere eşlik ederken; eskiden beri kıymetli ve hazırlaması da biraz zahmetli olan Türk Kahvesi " Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var " sözüyle, hatırlı dostların özel sobetlerine sunuluyor hala. Tüm koşuşturmacalara ve hazırcılıklara inat, eskimeyen dostlukların güzel sohbetlerine saygılarımla...


17 Nisan 2009 Cuma

Kimisi mutsuzken yemeden içmeden kesilir, benim sanki iştahım açılıyor. Bir yeme, bir yeme! Sinir oluyorum.

Kentkartın boş olduğu zamanlar doldurtmak için 10 dakika boyunca yürümek hiç hoş değil, hele de sabahın körüyse! Önceden doldurt işte biliyosun bitecek bu meret!

16 Nisan 2009 Perşembe

Yaşandı Bitti Saygısızca


2 ayın dolmasına az bir zaman kala yine yeni yeniden bir sonla başbaşa olmanın verdiği tarifsiz boşlukla başbaşayım. Ama "için huzurlu mu?" derseniz, huzurlu. Bitmek için başladığını ancak şimdi görebiliyorum. Her başlangıçta duyulan "bu sefer farklı!" nidalarını ben de duymuştum, bir işe yaramadı. Neyse oldu bitti.


Napalım?


Kötü değilim bundan daha acıklısını da yaşadım. Ayrılık ayrılıktır. Bu bitişin en iyi yanı çıtamı biraz daha yükseltmem oldu(:
Hep daha iyisini, daha uygununu isteriz, öyle değil mi?
** Aramızda herhangi bir konuşma geçmeden, "ayrılalım" demeden ayrılmamız çok komik oldu. Beklenen bir şeymiş demek ki..
KISMET!!

8 Mart 2009 Pazar

MED-CEZİR

Heyecanla beklemeye başladım o çok duymak istediğim şarkıyı. Müzik odamı doldurmaya başladığında, kanımın çekildiğini hissettim, benim söyleyemediklerimi dile getirmesinden belki... bilemiyorum. Şarkı susmadı hiç, bildiğim tek ayrıntı bu. Defalarca defalarca eşlik etti bana sadece odamı değil, ruhumu da doldurdu... Elim kitabıma gitti bir ara, okuduğum kitap da bitmeyen bir aşktan bahsediyordu; hüznünü üstlendiğim bir kitaptı bu. Zaten mutluluklarını, heyacanlarını alabildiğim de pek olmamıştır dış dünyanın, aşık olamadığım zamanlarda. Aşk! ne ilginç dedim kitaplarımda, şarkılarımda, şiirlerimde, filmlerimde... sonu yok mu bunun, bitmek bilmeyen bir hastalık mı aşk, geçici bir tutku mu, çözemiyorum! Tabi bu arada kızcağız da ayrıldığı sevgilisine aşk cümleleri içinde laf sokmaya devam ediyor şarkıda! Aşk diyordum... her yerde! Ben bunlarla oyalanırken yanı başımda med-cezirler; itiraflar, ayrılıklar, birliktelikler, hayal kırıklıkları ama en çok da beklenen mucizeler! Şöyle bir göz gezdirince etrafıma normal insanların, normal yaşamlarındaki normallikler. Kendi yaşamımda ise; anormal insanların, anormal buhranları! " Demek ki bende bir şey var " diye düşünmeden edemiyor insan. Zaman zaman bunları bırakıp, karşılaşmak istediklerimi düşünüyorum. Mesela Vefa, istanbul da bir semt adı olmasa gerek yalnızca! Ya da okuduğum kitaptaki bir apartman adı, Merhamet! Anlıyorum, özlediğimiz duyguları hissedemeyince adını oraya buraya koyar olduk; sevgi neydi, emek neydi? Sanırım bu da " Selvi Boylum Al Yazmalım " repliklerinde kaldı... " ...Herşeye rağmen... " sözleriyle başlayan cümleler işte tam burada giriyor devreye! Çok konuşup teoriler üretmeye gerek yok aslında çünkü " bir yerde, birisi " umudu var hepimizde. Bu duygu bizi korkutur mu, heyecanlandırır mı bilemiyorum; belki bir karın ağrısıyla tarif edilebilir; ama mutlaka bizi güçlendirir. Bizi ayakta tutan bir diğer duygumuz acımızın; yaşanan acının ise tarifi yok. Acıyı sever hale gelmek, ondan haz almanın farkına varmak ise işin başka, bambaşka boyutları... Mesela sizi olgunlaştırdığına inanmak, onunla bütünleşmek hatta hayatınızın bundan sonra daha anlamlı olduğunu düşünmek bile mümkün bir Sezen Aksu şarkısı gibi (...acıdan geçmeyen şarkılarım biraz eksiktir). Öyleyse, seçimini yapmalı insan; acı ve aşk arasındaki med-ceziri yok etmeli! Ya başka bir kimseyi karıştırmadan kendi acısıyla kavrulup gitmeli, ya da acıya alışmadan aşkla arasını yapmalı...

=>> Meraklıları için söyleyeyim, ben yazımı tamamladığımda kızcağız şarkısını bilmem kaçıncı kez tamamlamış, yerini başka seslere, başka duygulara çoktan bırakmıştı =))

19 Şubat 2009 Perşembe

Çünkü Çok Güzel, Çok Çok Çok Güzel(*) ((:


Bilinçli yapılması mümkün olmayan bir tarih eşleştirmesiydi
Kader?
Tesadüf?
Adı yok!

**

Eğer mükemmel diye bir şey yoksa...
Senin için mükemmele yakını bulmak kadar zor ne var şu fani hayatta ?

ve...

Ben buldum galiba!
Bu durum beraberinde yüksek dozda korku getirdi.
Korku baki kalıyor sadece şekli değişiyor yani.
**
Ama yine de MUTLUYUM!!
sonunda...
şarkı: Modjo - Lady
fotoğraf: Ege
(*) Kargo'nun bir şarkısında geçmektedir ancak şarkının adını unuttum en kısa zamanda yazmayı ümit ediyorum.

17 Şubat 2009 Salı

Hobareeeyyy ! Tırsaki (:


Halet-i ruhiyem Ekşi tarafından özetlenmiştir efendim...


***

Çok dengesizim bu ara, biri dengemi bozdu.
Ben ne güzel sakin ve ruhsuzca yaşıyodum dalgalandırmanın ne alemi vardı ki ?
Önümü görememek korkutuyo beni

ve elbette aşk acısını tadan her insan beni anlayacaktır ki bi kez daha yanılmaktan, hayalkırıklığına uğramaktan korkuyorum!

Aşık olmam için sadece kalbim yetmiyor maalesef.
Karşımdakini bir bütün olarak alıp, o bütüne aşık olabilirim ancak!
Tamam, kabul daha önce yanlış kişilere ayılıp, bayıldığım olmuştu ama bu farklı!
Çok farklı!
O yüzden bu kez daha çok korkuyorum...


Nolur korktuğum olmasın ! ! !

15 Şubat 2009 Pazar

Kadınlar, Erkekler ve Sevgililer Gülü



14 Şubat Sevgililer Günü münasebetiyle bir çok yerde kadın - erkek ilişkilerinin üzerine gidildiğini ve AŞK' a özendirme çabalarının zirvede olduğunu görmüşsünüzdür. Tüm bunları tüketim kültürünün sonucu gibi değil de sosyolojik olarak kadın - erkek ilişkilerine yöneltilen bir bakış açısı niteliğinde düşünmek istedim. Gerçekten erkeklere sık sık hatırlatılan "Kadın Ruhu!" ya da "Kadınlar Ne İster?" gibi teoriler size ne anlatıyor? Mesela ben Kadın Ruhu olayına inanmıyorum. Erkek ruhu yok mu!? Ortada bir ruh varsa bu Aşkın Ruhudur; sevmenin ruhudur. Kadın; ilgi, şevkat, tutku bekler sevgilisinden evet peki ya erkek... Erkek beklemez mi bunları , kadın - erkek değil insan olarak bakın, tabi ki bekler. Bunu bilemeyen saflara, hazırcılara olayı özetlemek hatta resmen nasıl aşık olunacağını öğretmek için yazılmış bir masaldır kadın ruhu. Esas olan aşkın ruhunu besleyip, büyüteceksin, destekleyeceksin. Kadın da olsan, erkek de olsan aynı özenle, itinayla bakacaksın. Öyle kolay değil aşk, kadın ruhu deyip de tüm sorumluluğu sürekli birşeyler bekliyorlarmış gibi, çıt kırıldım bir yüreğe sahiplermiş gibi kadınlara yükleyemezsin! Emin olun pek çok kadın daha yüreklidir erkeklerden... Diğer bir sorun "Kadınlar Ne İster?" ne isteyecek az önce bahsettiğim gibi aşk ruhuyla sevmek ve sevilmek ister. Gerisi kendiliğinden gelir zaten. Yani kadın da erkek de aynı şeyleri ister aslında. Burada kadının erkekten tek farkı detaycı olmasıdır bana kalırsa. Bir kadının detaycı olması ne demek, erkeğin hayal bile edemeyeceği konularda bin bir senaryo yazabilmesi demek! Farkında olmadan söylediği bir şeyi erkeğin bilinç altında inip incelemeye kalkması hatta kendini ne zaman ele verecek merakıyla tüm davranışlarını takip etmesi demek! Tabii iki ucu keskin bu detaycılık kılıcı kadınlara verilmişse sadece dezavantajlarından değil avantajlarından da bahsetmek lazım. Kadınlar sevdikleri zaman da aynı detaycılıkla davranırlar ve bu büyük şerefe nail olabilmek için kadın ruhu yalanları değil, off kadınlar işte ister ister ister... hesap kitapları değil, dürüst ve sadık bir aşk gerekir. İşte o zaman tüm sorularınız cevaplanmış olacak, siz de bugüne kadar yaptığınız hatalar yüzünden biraz kızarmış olacaksınız. Bir 14 Şubat gecesi; AŞK' ın gecesi... bu gece de piyasadaki şapşalların teorilerine inat bir kadının inceliğindeki son noktayı gözler önüne sereceğim. Kadının istemekten çok, nasıl düşünceli olduğunu ve hislerindeki hassasiyeti görün, şaşırın ama en çok da düşünün!!!
Sevgililer Günü' ne özel Gül Tatlısı Bence, Sevgililer Gülü =))

14 Şubat 2009 Cumartesi

Heppili Bööörtdey Tuuu Yuuu !!


Müessesemiz, sağdaki güzel, genç kadının doğum gününü kutlar, esenlikler diler.


Biz hep böyleyiz
Böyle olucaz...
(Dündü ama olsun!)

10 Şubat 2009 Salı

Öğrenci kimdir, ne yapar ??

Öğrenci, ders dışında herşeyle ilgilenen, öğrenmekten nefret eden ama dış dünyaya "ders çalişan varlık" gibi tanıtılan kişilere verilen addır... Duyguları olmayan bu nesneler için genellikle "Sadece akıldan oluşmalıdırlar(!?)" düşüncesi yaygındır. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu ama yaşının olmadığı iddia edilen bir durumdur. Bu da bir nevi bu hadiseye sevimlilik kazandırma ve özendirme çabası olsa gerek! Bende bir çok öğrenci arkadaşım gibi sistemi sık sık eleştiririm en çokta öğretimde görselliğin eksikliğinden yakınırım. Eğitim ve öğretimin görsellik yönünü lütfen unutmayalım , unutturmayalım! Bu yüzden burada öğrenciyi açıklarken günlük hayattan kareler sunarak hafızanıza kazımak istiyorum!

*Bir gazetecilik öğrencisi için olması gereken durum ( yani , HAYAL )
*Aynı gazetecilik öğrencisi için mevcut durum (%100 GERÇEK)



*Hiç çalışmıyor değiller tabi ki sevdikleri işe canla başla koşuyorlar =))

*Amaaa kazık kadar adamları tıkarsanız bir sınıfa işte sonuç "sırada!"

9 Şubat 2009 Pazartesi

"Sen Gerçek Misin? "

der adam.
"Hayır, Hayal'im."
der genç kız.

Bu konuşma, Cihan Ünal, Hülya Koçyiğit ve Amanda Jane Grant'ın başrolü paylaştıkları Gece Dansı Tutsakları (1988) adlı filmden alınmadır.

Kızım olursa, adını da Hayal koyarsam, bilin ki bu diyalogun eseridir. Gerçi film, dönem itibariyle biraz abuk bir filmdir ama nispeten insanı düşündürendir de.

***
Film, Mahinur Ergun'un yazıp, yönettiği ilk sinema filmdir.
***

Ekşi sağolsun film hakkında iki yoruma da ulaştım.

İyi olan,
Selahattin Duman.

Kötü olan,
Ahmet Hakan.

Doğuştan Arkadaşım T.'ye...


Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.

Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken, o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.

Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?' diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, 'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'şunu yapmadın' diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.


Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
'Peki, o ne yaptı' deme.

Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...


Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.

Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

And the Oscar goes to... NEYRAN VARİŞLER!!!
(Habersiz yayın için özür!)
Not: T., kızım ya fotoğraftaki gibi olsak ! Hı ? O zaman n'olcak ?

Bir Film İzledim Hayatım Değişmedi...

Zaten sallantıda olan durumuma bir darbe de filmden yedim.
Baktığında öyle aman aman acıklı bir film değildi.
Ama hani 'dokunsan ağlayacak tipler' vardır ya aynı öyle oldum.
Ben böyle değildim, biliyorum.

"Hangisiymiş o film?"
dersen,
Broken English diye bir film.

Çok farklı bir konu değildi..

Nora adında 30larını süren bekar Amerikalı bir kadın hayatının aşkını aramaktadır.
Bir gün karşısına Fransız yakışıklısı Julian çıkar.
Kısa süren bu mutluluk Julian'ın Fransa'ya dönmesiyle son bulur.
Nora zaten bıktığı işinden ayrılarak Fransa'ya Julian' ı aramaya gider.

Gerisini anlatmıyorum!

Benim için neden bu kadar dramatik hale geldiği ise tamamen duygusal..
Sorun,sonumun Nora gibi olmasından korkmam.

Neyse bakacağız artık...

Ha, aklıma geldi;
Hani erkeklerle kadınlar arasında şöyle bir muhabbet vardır ya, genelde erkekler kadınlara söyler:
"30 yaşına geldiğimizde eğer ikimiz de bekarsak evlenelim!"
Ne ayaktır çözemedim ben, karşıdakini yedeğe almak istemek midir bunun kaynağı?

Aslında düşününce 30 yaş artık bir sınır değil, tamam gençliğin getirdiğirahatlıktan sıyrılmak durumunda kalınıyor ama aşk, evlilik gibi duygusal işler için bir sınır değil. Evet, "aşkın yaşı yoktur"a geliyorum, kapatalım konuyu (:

Velhasıl efenim Julian için izleyin derim,

keşke daha çok Fransa çekimi yapsalarmış!!
;)

6 Şubat 2009 Cuma

Paranoya

Çoook hayallerim vardı tatil için çok. mesela " hangi yönünü çok seviyorum biliyor musun turkcellmimmm" gibi bi şarkıyla finalleri geride bırakmanın zevkini tatmak isterdim. İsterdim diyorum zira pek mümkün değil şöyle ki, söylemek istediğim şarkı ruh halime karışınca ortaya Ebru Elver çıkıveriyor:
"PARANOYAK HALİM, YOK BENİM TEDAVİM..." tabi bunun sebebi turkcell reklamındaki gibi bir recep olmaması hayatımız da. özeline güzeline kaçtıkça korkularınız artıyor. evhamlı , güvensiz oluveriyruz. halbuki bakın şu sevimliliğe bu insan da sevilmeyi hak etmiyor mu!!!!
tabi bir de madalyonun öbür yüzü var ki onu sona sakladım bu tiplemenin altında yatan Şahan ı da pek bi beğendiğmdenn (o kiloya rağmen beğenmeme şaşıyorum ) o da pek çok yakışıklı gibi tüm paranoyalara deyecek cinsten...Böle bi sevgilim olsun 100.000 TL borcum olsun geyiği değilde, amaaaan paranoyada zaman zaman iydir muhabbeti! =))

Yol Ayrımı



Neden hep böyle oluyor?
Böyle olmak zorunda mı?
Kısır döngü mü?
Alınyazısı diye bir şey var mı?Ya kader?
Yoksa önemli olan seçim mi?
Seçimin doğru olduğunu nereden bileceğiz?

"Her seçim bir vazgeçiş" derler...
Ben vazgeçmeyi sevmem
Yolun sonunu görmek isterim

Bu sadece aşk için geçerli değil
Yaşadığımız şehir, yediğimiz yemek
Belki en önemlisi de meslek..

Bir şeyi seçersek seçmediğimizde kalır mı aklımız?
Pişmanlık?
Ömür boyu?

Kalbin sesini dinlemek zor çoğu zaman (en azından benim için)
Issız adamdaki gibi bir hikaye yaşamak çok uzak
Ama aynı zamanda kalbimin sesini dinlemek istiyorum
Dinlersem neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni

Kafam karışık
Kafamız karışık


Bu daha ne kadar böyle gider?

3 Şubat 2009 Salı

Sınav Öncesi Çok Gerekli Aktiviteler

Finaller bittiği için yayınlamakta sakınca görmüyorum :)

1) Otun bokun fotoğrafını çekmek


2) Dua etmek :))

3) "Battı balık yan gider" demek

4) İlk kez görüyomuş gibi çevreyi incelemek

5) Delirmeye uğraşmak

6) Sohbet etme(ye çalışma)k (bağyan arkadaşımızın yüz ifadesi dikkate değer ((: )

7) (Sınavdan birkaç dakika önce) Fotoğraf çekmeye devam etmek

Fotoğraflar: Benden.

Yazarken dinlenenler:

Natacha Atlas-Whatever Lola Wants (Lola Gets)

Magnifico & Turbolenza-Hir Ai Kam, Hir Ai Go

Deney 1 : Merak Kediyi Öldürür Mü?


Merak denen "şey" bazen iyidir bazen kötüdür. Sonuç bazında iyi ya da kötü değer alır. Neyi merak ettiğinle de alakalıdır biraz.
İyi bir şeyi (ki bu iyinin de kişiden kişiye değiştiği konusuna hiç girmek istemiyorum) merak etmek bilgi sahibi olmamıza, öğrendiğimizde tatmin olmamıza, -genel kullanımla- ufkumuzu genişletmemize, farklı çıkış kapıları bulmamıza yardımcı olabilir.
Yok eğer "kelalaka şeyleri merak edicem ben !" diyosan, merak etmenin, başına bela almaktan başka bir işe yaramayacağını kısa zamanda öğreneceğini söyleyeyim ben sana.
Benim ve belki pekçoğunuzun başına meraktan gelen ilk 'kaza sorusu' "ben nasıl oldum?"dur herhalde.
Öğrendik de n'oldu!
Merak etmeden yaşanabilir mi merak ediyorum.
Fotoğraf: Benden.
Yazarken bunu dinledim: Dandadadan - Yoğurtçubaşı Çıkmazı

31 Ocak 2009 Cumartesi

Bir Sonraki Durak Bassmaane!


Fotoğraf: Benden.

Balkan Beat Box - Joro Boro

Piknikte Salıncak Fenomeni...

Daha önce de bahsettim, bloglarla ilgilenmeye moda bloglarıyla başlamıştım.

İşte o bloglardan biri de Salıncakta İki Kişi'ydi. Kendim yapamadığım ya da yapmak istediğim her şey ondaydı.. Giyim, kuşam, makyaj, aksesuar, dekorasyon... İtiraf etmem gerekirse.. Küçükken Barbie bebeklerimle oynarken hissettiklerimi hissediyorum sitede dolaşırken :)



Beni özellikle sitesine taşıdığı reklam fotoğrafları cezbediyor. Bunda ABD'de yaşamasının payı yadsınamaz elbette.Aramadığım ya da aramaya üşendiğim (:) fotoğrafları rahatlıkla bulabiliyorum. Örneğin; Louis Vuitton'un Madonna'yla yaptığı reklam kampanyası fotoğraflarını gazetelerden önce orda görmüştüm.

Artık Türkiye de kozmetik dünyasındaki yenilikleri dünyayla beraber öğrendiğinden Salıncak İki Kişi'deki makyaj ürünleri değerlendirmesi işinize yarayabilir.

Ayrıca Madonna yaşlanmış!! Çok acıklı... Daha fazlası için buraya bakman gerek.

Marilyn Marilyn...





Fotoğraflar: Kedi olanlar benden.

29 Ocak 2009 Perşembe

Kıroyum ama para bende!

Yiğit Özgür'den beni gece gece güldüren bir karikatürü paylaşmak istedim :)
Daha çok Yiğit Özgür karikatürünü buradan bulabilirsiniz.

Aynalı Bele İnce Kemer

Bu blog olayı aklımda daha önce de vardı fakat üşengeçliğimden ve final döneminde aklıma gelmesinden kelli harekete geçirememiştim kendimi.

Sinema tarihi dersinde sıra final ödevine geldiğinde, "hoca"mız bloga da yapabileceğimizi söylediği zaman bu işten daha fazla kaçamıcağımı anladım koyverdim gitsin.

Ve aranızdan bikaç kişiyi seferber ederek (seviyorum sizi!) tamamladım(isterseniz siteye şuradan ulaşabilirsiniz).Çok da severek yaptım,içime de sindi.

Dedim ki bunun arkası kesilmesin ama arkadaşlarımı da katayım böyle bi' sevgi çemberi :) oluşturalım..
Eğer olursa bir gün kendilerini biraraya getirmek suretiyle fotoğraflamak istiyorum (buradan duyuruyorum size haberim yok demeyin!).

Neyse efenim! Aslında bloglara ilgim Vintage Biscuit ile başladı. Malum, internet çok acayip bi dünya, ordan oraya sürükleniyosun bi bakmışsın mobilya tasarım sitesinden çıkmışsın(bana öyle olmuştu da(:) ! Velhasıl "azizim eller aya biz yaya!" . Aklına gelmeyecek şeylerle müthiş birleştirmeler yapıyorlar; giyim konusunda konuşuyorum ben tabii. Bu iş için de ciddi emek ve zihin gücü (bu böyle ayrı mı yazılıyo?) sarfediyolar!



Misal yine Vintage Biscuit'ten edindiğim bir blog örneği vermek istiyorum sizlere.Little Thoughts'da arkadaş bence (hayatımdaki kilit kelime budur!) gayet hoş kombinasyonlar gerçekleştirmiş.


Benim anlamadığım şu, neden kızlarda beyaz üstüne mavi çizgili uzun gömleğe simsiyah ve kapkalın kemerler takma gibi bişey yayıldı havsalam almıyo!! Tamam ayrı ayrı güzel olabilirler ama bunu kombinasyonu her 10 kızdan 3ünde görünce çeşitli tikler yaratıyo insanda! İzmir'den soğumuştum o günlerde... (öyle giyinen arkadaşlar kusura bakmasın ya da baksın kendi bilir!)



Neden şöyle bişey giyemeyiz ki...



"Ama bis Tüükiye'de yaşıyorooaazz.Nası giyeleeaamm?" O zaman gitmek istiyorum işte!

Şu aralar dikkatimi şeken bi başka şey de, hemcinslerim artık daha çok topuklu ayakkabı,çizme giyiyorlarmış gibi geliyor. Kış olduğu için mi böyle?Yoksa bazı şeylere farkında olmadan tepki mi veriyoruz? Ben de öyle aman aman topuklu ayakkabı giyen biri değilim ama hoşuma gidiyor o tıkırtıyı duymak :)

(Paranteziçi insanı olmuşum ben yaa!)

Öküz her yerde öküz!

Allahım, gece gece sinirlendim şimdi. Hayır, aklıma bir anım geldi durduk yere, ordan da çıkarımlar yaptım, hemen paylaşmak istedim. Bu Work and Travel programıyla Amerika'ya gidecek öğrencilerin seçiminde daha ince eleyip sık dokunmalı! Neden derseniz, bu insanlar bizim ülkemizi, bu ülkenin insanlarını temsil ediyorlar her şekilde. Bunlar Amerika'da (başka ülkeye yollasan orda da) öküz öküz davanırlar, sonra da yurtdışında Türk düşmanlığı var derler. Olur tabi! Çalıştığım dükkanlar zincirinde üç ayrı dükkanda üç ayrı türk çalışıyordu, biri kız ikisi erkek. Leş gibi ter kokuyorlardı. Daha da kötüsü bundan hiç gocunmuyorlardı! Hatta kız, uyarı aldığında "beni kıskanıyorlar, ondan böyle iftira atıyorlar" dedi! Dumurdan dumura koştuk. Sonra Türkler pis denildiğini duysalar küplere binerler. E o zaman dedirtme kardeşim! Toplu taşıma araçlarında son ses konuşurlar, insanlara çarpar odun gibi özür dilemezler. Kıro her yerde kıro, kızları rahatsız eder çileden çıkarırlar. Herkes eşek gibi çalışırken işten kaytarmak için yüz takla atarlar, uyarı alırlar. Sonra Türkler tembel deseler delirirler! Amerikalı domuz eti yer, ille din konusunu karıştırırlar. "Müslümanlıkta günah, siz de yemeseniz iyi olur" diyene rast geldim. Gelme kardeşim! Bu ülkede bu ülkenin insanının nezaketini, çalışkanlığını, açık görüşlülüğünü benimseyemeyeceksen otur oturduğun yerde, öküzlüğünü Türkiyende yap. Yap ki senin gibi öküzleri başka yerlerde görmesinler, Türk insanını, Türkiye'yi genellemesinler. Oh be! Rahatladım!

28 Ocak 2009 Çarşamba

Benim Hala Umudum Var...


Bu fotoğrafın içimi mutlulukla kaplaması...

Hala umut var...

Dünya döndükçe,
Bahar akşamları keyfimce gezebilildikçe,
Kordon'da yayılabildikçe,
Arkadaşlarımı gördükçe,
Kalbim biri için attıkça,
Kardeşim benim için resim yaptıkça,
En sevdiğim yemeği yedikçe,
Karşıyaka'da deniz kenarında bira-fıstık yedikçe,
Yağmurun sesini duyabildikçe,
Bilmediklerime şaşırdıkça,
Bir şarkıyla keyfim yerine geldikçe,
Tanımadığım biri nezaketen gülümsedikçe,
En güzel kokular burnuma gelebildikçe,
Herhangi bir şeye "Seni seviyorum" diyebildikçe,

Benim hala umudum var!

Fotoğraf: Benden.

Kahve Bahane :)


Kedi şahane !
Arkadaş da şahane !

Fotoğraflar: Benden.

Anlaşılamayan Simgesellik


Fotoğraf: Benden.

Bu Ne Yaman Çelişki Böyle?

Şu kadındaki değişim çılgınlığı beni çok yoruyor!

Soruyorum :
Tarz sahibi olup onu devam ettirmek mi daha sağlıklı
yoksa değişim geçirip kendini yenilemek mi?


Zaten soyadını söyleyemiyorum!

Ayrıca bu ne ki böyle? Hamilelik pozlarına karşı değilim de. Estetik mi bu sizce ?

27 Ocak 2009 Salı

Size Anne Diyebilirim Herhalde!


Balkan müziğinden bahsettiğim şu yazımda adı geçen kadın şarkıcı, Esma Redzepova, neden bilmiyorum bana inanılmaz sempatik geliyor. Last Fm'de hep dinlediğim şarkılardan biri O'nun söylediği Chaje Shukarije. Bir şarkı bu kadar mı eğlenceli olur?! Bir yerlerden dinlemenizi tavsiye ediyorum.



Annesi Türk'müş. Ondan mı acaba? Kan çekmesi dedikleri doğru mu? :))

Bir aşık telefonla konuşuyorsa...


aklıma geldi sevgililer en çok hangi cümleleri kurar? Bazen ağlatabilecek kadar güçlü duygularla konuşanlar olsa da bize akıllısı denk gelmediğinden çoğunlukla -ıyyk ya da - ahauahah gibi tepkiler vererek kulak misafiri oluyoruz onlara.
*bazı aşıklar vardır; içten,romantik...
günün nasıl geçti aşkım..
canım ya keşke yanımda olsan
ben nasıl uyurum şimdi sensiz
* bazıları vardır asker arkadaşı samimiyetinde...
hacı nbr?
özledin mi cano?
kızıımm köpekler gibi seviyorum seni!!
*tikylerimiz var onları pas geçmek olmaz...
aşkitooom beni seviyomusuuooon???
ayy bugün görüşmeyelim fön çektirmedimm bebeğimm
* bir grup aşık da var ki işi soru cümleleriyle götürür...
nerdesn sen, erkek sesi mi o?
kızlarlasın hımm... kim bu sizin kızlar ,ben tanıyor muyum?
sen bana güvenmiyor musun??
* karar mekanizmasıyla işi sonuca bağlayanlar da var
benden daha iyisini bulabilirsin!
evlen benlen!!

gibi gibi daha pekk çok var özellikle metroda yanınıza oturan kız tünelden çıkışı fırsat bilip eline alıyorsa cebini hemen uzaklaşın ordan çünkü ... ama ben sana dedim ki... sonra sen bana dedin ki... yaaa öyle miiii....inanamıyorum sanaaa!!!! gibi saçma sapan bir sürü cümleye şahit olacak hatta olayı çözümleyecek duruma geleceksiniz hee erkek gelirse biraz daha şanslısınz. O, diliyle asla yarışamayacağı kız arkadaşına kafa sallamayı, hı hı, evet, hayır ya da saçmalıyosun! gibi tepkileri yeterli görür en azından metroda!!!


Kim Nazik? Ben mi?!

Ders çalışırken kardeşimle aramda geçen konuşma:

Ego: Napıyosun?

Ben: (Alengirli cümleler kuriim da lafı koyiim,bi daha bulaşmasın düşüncesiyle)Faşizm'e çalışıyorum sonra da Nazizm'e çalışıcam.

Ego:Hmm.. İyi iyi. Nazizm'e çalışan nazik olur.

Ben: Dumurlardan dumurlara koşuyorum:)))

(Bugün/18.56)

İzmir'e Ünlü Gelirse...

İzmir/Konak Belediyesi 29 Ekim (2008) Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir konser düzenlemişti.
Hem de nerede biliyor musunuz?
Üçkuyular adlı semtte yer alan bir pazaryerinde. Tabi büyük bir alandı ama hepimizi şaşırtmaya yetmişti.
Ama olsun!
Evime yürüyerek 10 dakika mesafede olmasını fırsat bilerek, olay yerine intikal ettim tabi hemen.
Sadede gelerek konserde yer alan da kimdi onu söyleyeyim hemen,
Mor ve Ötesi!!
O çok "cool" tavırlara sahip grup, sen gel, Çarşamba ve Pazar günleri domates-portakal kokularının uçuştuğu yerde konser ver:))
Neyse canım buna da şükür!
Dalga geçiyormuşum gibi algılanmasın lütfen.

Belediye Başkanımızın ellerinden öper, icraatlerinin devamını temenni ederiz.

Konserden görüntüler efenim...

Alttaki fotoğrafta yer alan arkadaşları tanımıyorum.Öylece yerde yatıyordu, çekmemek olmazdı!

Fotoğraflar: Benden.

Alacakaranlıkta Yasak Aşk!

Kanal D'de yayınlanan Aşk-ı Memnu'yu bilenler vardır aranızda.

Dizinin jeneriğinde görünen bir kare beni benden aldı. Zira ben daha önce de bir yerde gördüğümü hatırlıyorum bakalım size de tanıdık gelecek mi?





Bu Aşk-ı Memnu'dan...

Altta gördüğünüz de ülkemizde Alacakaranlık adıyla gösterime giren filmin uyarlandığı kitabın kapağı...



Bu da Twilight(Alacakaranlık)'dan.

Fotoğraf: Aşk-ı Memnu benden.

Karayalçın Kaaarayalçın! Oyu(ğu)m Sana!


Bilmiyorum haberlerde gördünüz mü, CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Karayalçın için yapılan bir slogan-şarkı var! Kim akıl etmiş onu bilemiyorum, halkla ilişkiler danışmanını ya da reklam şirketini Tanrı bildiği gibi yapsın!

Rahmetli Barış Manço'nun Kara Sevda şarkısını düşünün...
"Kara sevda kara sevda
Dedikleri daha ne olabilir ki..."
kısmını düşünün!

Onun yerine;
"Karayalçın Kaaarayalçın!
Evet evet başkası olabilir mi (tarzı!).."
sözlerini koyun!

Akşam yemeğimi mahvettiler sağolsunlar..

Not: Bu haber yurtta ve dünyada büyük sevinç yarattı.